Çok kısa bir süre önce aramıza katılan Talisker Surge bu akşam konuğumdu.
Yaklaşık yirmi gün önce Heathrow havalimanından İstanbul’a seyahat ederken karşılaştım ki büyük bir ihtimalle satışa yeni çıkmıştı. Şansıma bana denk geldi. Hemen küçük bir tadım ve ilk tanışma. Diğer aile mensuplarının tersine Surge ilk başta burunda tatlılıkla merhaba diyor ardından o kendine has is aroması ile güçleniyor. Damakta ise tam tersi önce iyotla beraber is ardından toffife gibi tatlılık, yeşil elma, olgun armudu andıran meyvemsilik ve tabiki baharat patlaması. Bitişi ise beni uçak kapısına kadar uğurladı. Bence Talisker’ın bu yeni üyesi ses getirir. En büyük problem sadece duty freeler ve travel retail mağazalarda satılacak olması.
Dedim ne zamandır kendi ellerimle bir eşlikçi hazırlamıyorum malzeme de var. Hadi… Tereyağ, patlıcan, rende mozzarella, süt ve kakule destekli beğendi üzerine yine tereyağ, soğan, karabiber, biber salçası ve sarımsak ile beraber pişirdiğim kuzu eti. Klasik bir “Hünkar Beğendi” ki bu akşam hikayemde sorduğum ve çok süpriz sonucu olan eşlikçiydi.
Kıymetli dostlarım, çok kısa bir süre önce çıkan Talisker Wilder Seas’i yerinde tecrübe etme şansına eriştim.En son geçen sene yine mayıs ayında ziyaret etmiştim ve damıtımevi tadilattaydı , yenilenmiş halini çok beğendim. Tadım aktivitesi yapılan oda, alışveriş bölümü ve ürünler gerçekten harika olmuş.Gelelim bilgilere…Sınırlı sayıda üretilmiş bu versiyon bio yakıttan üretilmiş ve %100 geri dönüşüm özelliğine sahip. Satılan her şişeden 3 poundluk miktar 100 milyon metrekarelik Okyanus ormanlarını tekrar canlandırmak için kullanılacak. Olgunlaşma sürecini konyak fıçılarında tamamlamış, rengi koyu kehribar nerdeyse parlak kahverengi, konyak fıçısı etkisinden burunda kuru üzüm, kuru incir, hurma gibi tatlı meyveler ile merhabalaşıyorsunuz. Ardından markanın karakteristik özelliği yani iyot ve is de kendini belli ediyor. Damakta pürüzsüz yine tatlılıkla başlıyor yerini is ve iyot alıyor. Yutkunmanın ardından dil üzerindeki batmalar baharatın müjdecisi. Kuru meyve, is,tuz ve baharat kombinasyonu ile uzun bir vedası var.
Her şey 1793’de Hugh ve John kardeşlerin Oban’a gelip “Cowbell Ale” ürettikleri Oban Brewing Company’yi kurmaları ile başlıyor. Issız olan bölge bu içki fabrikasının iş imkanı sunması sayesinde kalabalıklaşıyor ve günümüze kadar giderek artan popülaritesi ile yaşıyor.
Ben ilk kez geldiğimde Glasgow’dan tren ile yolculuk yapmayı tercih ettim. Highland’ın muhteşem manzaraları eşliğinde 3 saatin nasıl geçtiğini bile anlamadım. Gerçi karayolu da çok keyifli. Oban bu güzergahın son durağı, trenden indikten sonra sizi bir liman, limanda da küçük balık restoranlarının pişirdiği mis gibi kokan deniz ürünleri karşılıyor. (Kışın kapalı)
Çok küçük bir yürüyüş ile Oban Damıtımevi’ne geliyorsunuz. Kasabanın içinde kalan küçük ama üretimi ile tüm dünyada ses getiren bir damıtımevi. Benim de favorilerimden. Burada hem üretim prosesini görebilir hem de üretilen tüm Oban çeşitlerini tadabilirsiniz.
Damakları şenlendirdikten sonra Oban’ı yürüyerek keşfetmek çok keyifli. Deniz kenarında yürüyebilir, yukarısına çıkıp McCaig’s Tower’da eşsiz Oban ve Mull adası manzarasına siz de benim gibi kadeh kaldırabilirsiniz.
Sabah kahvaltısının ardından özel aracımızla beraber bizi çok heyecanlandıran rotamıza, Skye Adasına doğru yola çıktık. Keith’ten İnverness’e , İnverness’ten Skye’a giderek ıssızlaşan kendine has coğrafyasıyla müthiş bir deneyim.
Adadaki ilk durağımız Loch Duich koyunda yer alan ve adını 617 yılında yakılarak öldürülen Kelt bir azizden alan Eilean Donan Kalesi. Ağırlıklı olarak benim de kiltine sahip olduğum MacKenzie Klanı’nın egemenliğine hizmet etmiş.
Açan güneş adayı ayrı bir güzelleştirdi. Somon, midye ve istiridye çiftliklerinden geçe geçe Skye’ın yeni damıtımevi olan @torabhaig_distillery’ye ulaştık. Henüz 2014 yılında kurulmuş ve ilk viskisini geçen sene şişelemiş bu küçük damıtımevi adaya ayrı bir renk katacak gibi gözüküyor.
Yaptığımız ziyaret ve tadımın ardından öğle yemeğimizi @talisker damıtımevinin tepesinde yer alan @theoystershed’de yapma kararı gerçekten nokta atışı oldu. Balık çorbasından, ızgara skolopa, pavurya bacağından istiridyeye bir çok şey afiyetle götürüldü.
Ve geldik büyük hasreti gidermeye. Son iki gün kala içeride oluşan ve tadilat gerektiren bir iş için ziyaret biletimiz iptal olsa da bir içimizdeki @talisker sevgisiyle inanarak gittik ziyaretimizi gerçekleştirdik. Tadım aktivitesini de havanın güzelliği ile beraber bahçeye almışlar. Çok ciddi bir içki ve aksesuar alışverişi ile dönüldü en sevdiğim viskilerden biri olan @talisker’den.
Son durağımız tek arabanın bile zor gelebildiği yollardan geçerek ulaştığımız hatta sonrasında bir müddet yürüyerek ulaştığımız Talisker koyu oldu. Etraftaki dağlardan akan şelaleler ve her yerde otlayan yeni doğmuş kuzular görsel bir şölen yarattı hepimize.
İstemeye istemeye ama çok mutlu döndük Keith’e…
Cardhu Damıtımevi, Elizabeth Cumming’in ki o zaman gizli gizli viski üreten babası John Cumming tarafından 1824 yılında kuruluyor. Tesis Spey nehrinin yukarısında daha yumuşak suya sahip Mannoch tepesine kuruluyor.Viskiyi John üretiyor, satışı da eşi Helen tarafından yapılıyordu ki bu genellikle yine gizli gizli sadece damıtımevinin önünden geçenler sayesinde gerçekleşiyordu. Cin üreticisinin sarayı etkilemesiyle ağırlaşan vergi yüzünden kimse viski ürettiğini açıkça söyleyemiyordu. Hatta Helen baskına gelen polisi atlatabilmek için kendi üzerine un atıyor ve onlara ekmek pişirdigini söylüyordu. Bu sırada da baskına gelen polisi diğer üreticilere önlem almalarını haber vermek için Mannoch tepesinden bayrak sallıyordu bu onun ihbar şifresiydi. Bu yüzdendir ki hala bayrak sallayan resim şişesinin üzerinde yer alır. Ardından yönetim 1893 yılına kadar kızları Elizabeth Cumming tarafından sürdürülüyor. O zamanlarda Elizabeth’in saray ile yakınlığı, lezzetli ve çok fazla viski üretimi Cardhu’yu en çok bilinen ve tercih edilen viski markalarından biri yapıyor. Bu en çok Alexander Walker’in dikkatini çekiyor. Cardhu’yu önce “Extra Special Old Highland Whisky ” isimli harmanında kullanıyor ardında da 1893’te damıtımevini satın alıyor. Johnnie Walker & Son’unda büyümesi ve dünya çapında markalaşması bu tarihten sonra belirgin hale geliyor. Bugün bir çok J.Walker ‘da özellikle Black Label harmanının içerisinde bulunan Cardhu ‘nun kısa hikâyesi böyle…İlk olarak 2018 yılında ziyaret etmiş olduğum Cardhu Damıtımevi, pandemi sürecinden sonra karşımıza yeni yüzü ile 2021 yılında tekrar bizlerle. Yenilenmiş tesisi bu sene tekrar ziyaret etmiş olmanın keyfi, tatmış olduğun yeni ekspresyonlar gerçekten çok ama çok kıymetliydi.
İskoçya’nın en yüksek rakımında yer alma özelliğine sahip Dalwhinnie damıtımevi 1897 yılında John Grant, George Sellar and Alexander Mackenzie isimli yatırımcılar tarafından tasarlanıp inşa edilmiş ancak içki fabrikası haline getirilmesi 1898 yılında A.P. Blyth tarafından olmuştur ki bugüne kadar gelen ismini de bu zamanda almıştır. 1938 senesinde çıkan yangında büyük bir kısmı kullanılamaz hale gelen tesis 1938 senesine kadar tekrar kullanıma hazır hale getirilmiş, üretime dünya savaşı nedeniyle arpa üretimin kısıtlı olması nedeniyle 1940 yılında başlamıştır. Bakım zamanları hariç kesintisiz üretimiyle günümüze kadar gelmiştir. Dalwhinnie kelimesi Highland bölgesinin göç eden sığır sürülerinin geçiş noktası olması nedeniyle buluşma noktası anlamına gelen ve Galce, “Gaelic Dail Chuinnidh” kelimesinden türemiştir. Dalwhinnie Damıtımevi’nin ayırt edici özelliklerinden biri kullanılan suyun 6 derece civarında olması, diğeri ise damıtımevinin dışında bulunan iki büyük ahşap soğutma küvetidir. Suya değinmişken; kullanılan su Spey’in bir kolu olan Allt an T’Sluic’ten gelir ki büyük bir kısmı eriyen kar suyudur. Meyvemsi aromaların hakim olduğu ve 15 yıl meşe fıçılarda olgunlaştırılan nazik viskiler ile sahne alan Dalwhinnie’yi kasım ayının son haftasında harika bir ekip ile ziyaret etme şansını buldum. Karşısındaki tepelerin yavaş yavaş beyaza büründüğü soğuk bir güne denk gelmesine rağmen tatmış olduğum viskiler içimi ısıttı. Ayrıca hem Digeo’ya ait özel viskileri de satın alma şansınız da var.
Viskilerine bayıldığım, görmeyi en çok istediğim damıtımevlerinden biriydi Oban. 2021 Haziran ayında Edinburgh’ya yapmış olduğum ziyaret sırasında planların arasında yer aldı. Önce Edinburgh’dan Glasgow’a ardınan da muhteşem manzaralar eşliğinde tren ile Oban’a varıyorsunuz. Küçük, şirin harika bir sahil kasabası. Trenden indiğinizde hemen istasyonun yanında bulunan limandan kokan davetkar deniz ürünlerinin kokuları doğru yerde olduğunuzun müjdesini veriyor. Oban damıtımevi istasyondan yürüyerek maksimum 10 dakika uzaklıkta. Damıtım evi 1794 yılında John ve Hugh Stevenon kardeşler tarafından tasarlanıp inşaa ediliyor. Günümüzde şehir içinde kalan ender içki fabrikalarından bir tanesi olma özelliğini korumakta. Defalarca el değiştiren Oban şu anda Diageo tarafından işletilmekte. Benim damak zevkime çok uyan yapıda viskiler üretmesi ziyaretimin önemini bir kez daha arttırdı ve tatmış olduğum eski ve yeni ekspresyonlar beni bir kez daha haklı çıkarttı. Bir Highland viskisi olsa da fabrikanın okyanus kenarında olması ona diğer Highland viskilerinden farklı bir değer katıyor. İskoçya’yı ziyaret planınız varsa bence Oban damıtımevi bu planın içinde mutlaka yer almalı.